Tarihin Sonu Geldi Mi ?
Tarihin sonunun geldiği propagandası günümüzde her alanı şekillendiren başlıca ideoloji haline gelmiş durumda.Bu görüşü savunanlara göre ideolojiler artık kenara çekilmiş, toplumsal alanı yönlendirme gücünü kaybetmiş, siyaset ve toplum, ideolojiler üstü bir alana dönüşmüş durumda.
Peki işin aslı gerçekten böyle mi ?
Francis Fukuyama, 1989’da yazdığı The End of History? (Tarihin Sonu?) makalesinde ve 1992’de yayımladığı The End of History and the Last Man (Tarihin Sonu ve Son İnsan) kitabında, Soğuk Savaş’ın sona ermesiyle birlikte liberal demokrasinin nihai yönetim biçimi olarak galip geldiğini ve artık ideolojik çatışmaların son bulduğunu öne sürmüştür.
Fukuyama, Hegel ve Kojève’in tarih anlayışından etkilenerek, insanlığın tarih boyunca farklı yönetim ve ekonomi sistemlerini denediğini, ancak nihayetinde liberal demokrasinin ve serbest piyasa ekonomisinin en üstün model olduğunu savunmuştur.
Temelde düşüncenin vardığı nokta, artık kapalı yapıların hayatta kalamayacağı, ideolojik düşünce ne olursa olsun, küresel sistemin örgütlenmelerinin bu yapıyı kapsayıp yavaş yavaş yerini alacağı yönünde idi.
Örnek olarak Kojève'nin Avrupa Birliği fikri yalnızca bir fikir olarak kalmamış, uluslararası bir örgütlenme haline dönüşmüş, ekonomik örgütlenmeleri ve sivil toplum ayağıyla birlikte hem uluslararası hem de uluslar-ötesi bir yapı haline gelmişti.
Günümüz dünyasına bakıldığında ise durum hayal edilenin ötesine geçmiş, bu uluslararası örgütlenmeler, ideallerin ötesinde ne yazık ki tarihsel gelişimin önündeki birer engel haline gelmişlerdir.
Evet iddialı bir önerme olduğunun farkındayım, ancak Birleşmiş Milletler, NATO, Avrupa Birliği ve daha niceleri gibi örgütlenmelerin, günümüz dünyasında gelişmiş ülke statüsüne eren ülkelerin dışında kalan diğer ülkeler için, bir umut olmaktan ziyade engeller silsilesi haline geldiği açıktır.NATO, zamanında Sovyetler Birliği tehlikesine karşı, karşıt blok egemenleri tarafından savunma amaçlı kurulan bir örgütlenme idi. Ancak SSCB'nin yıkılması ve Varşova Paktı'nın da sonlandırılmasına rağmen NATO kendini feshetmedi.
SSCB dağılmış, sosyalist bloğun hazineleri paylaşılmayı beklerken, NATO çok kullanışlı bir örgütlenme haline büründü. Fikir olarak, "NATO
'nun aslında hala ihtiyaç duyulan bir yapı olduğu, Sovyet tehlikesi geçse de, SSCB'nin el altından desteklediği terör örgütleri vb. diğer yapıların hala "Demokrasi" için büyük bir tehlike teşkil ettiği" fikri propaganda edildi ve NATO yaptığı ve yapacağı tüm hamleler için zemin kazanmış oldu.
Örgütlenmelerin çıkış noktaları kadar, bugün gelmiş oldukları nokta da büyük önem taşımakta.
Nitekim bugün dünyanın birçok yerinde yapılan darbelerin dahi altında bir şekilde imzası bulunan NATO, işte bu kadar temiz bir amaçla kurulmuş, Komünizm tehlikesine karşı dünyamızı savunmuştu.
Peki ya şimdi ?