Bozkurt İşareti, Kimlik Arayışı ve Türkçülüğün Yeni Refleksi
Saraçhane Süreci ve Gençliğin Tepkisi
CHP, İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu'nun tutuklanması sonrası, Saraçhane merkezli düzenlenen gösteriler; polis müdahaleleri, gözaltılar ve tutuklamalar eşliğinde geride kaldı.
İmamoğlu'nun iddianamesinde bulunan ve tutuklanma sebebi olan yolsuzluk meselesi doğru mudur, yanlış mıdır bir yana; sokağa çıkan vatandaşın, CHP ve İmamoğlu'nu aşan bir tepki gösterdiği bariz bir şekilde görüldü.
Eylemlerde parmak basılması gereken bir diğer nokta da Atatürkçü ve laik kesimin yanı sıra, kendisini Türkçü ve aynı zamanda iktidar karşıtı bir konuma yerleştiren genç kitle idi.
Bu tartışmayı sayılardan bağımsız ele almak gerekir diye düşünmekteyim; zira bu gençlerin alanlardaki varlığı, bize başka bir gerçekliği düşündürmelidir.
Kimliksiz Türkçülük: Çatısız Bir Kitle
Uzun yıllar AKP ile iktidar ortağı konumunda bulunan MHP gerçekliği ortadayken, kendini Türkçü olarak niteleyen ve iktidar karşıtı eylemlere katılabilen, ancak henüz kendilerine herhangi bir çatı bulamamış bir kitle karşımıza çıkıverdi.
İşte bana kalırsa "Açılım Etkisi", bu noktada devreye girdi.
Bir yanda kendini Türkçü olarak niteleyen Ümit Özdağ'ın durumu ortadayken, aylarca iddianamesi bile hazırlanmamışken demir parmaklıklar ardında bulunurken; diğer yanda, yolsuzluk yapmış olsun veya olmasın, halkın oyunu alarak seçilmiş meşru bir belediye başkanının sabahın erken saatlerinde apar topar evinden alınması söz konusu iken, kendisini Türkçü olarak niteleyen veya öyle olduğunu söylemese de bu gelişmeler karşısında sarılacak tek dalın "milli kimlik" olduğunu düşünen veya düşünmeye başlayan insan sayısı azımsanmayacak ölçüde arttı.
Türk Bayrağına Sarılan Gençler ve İktidarın Çifte Standardı
Türk bayrağı sallayarak "Hayır, benim seçtiğim insana bu şekilde muamele edilemez." diyen insanlar darp edildi, gözaltına alındı veya tutuklandı. En hafif durumda ise gaza boğuldu.
İktidar kanadının kalemlerinin ise en büyük argümanı bu noktada, "Sizler yolsuzluk yapan birini savunuyorsunuz." söylemiydi.
Bu argüman sonuna kadar doğrudur. Suçlu, suçludur. Kanıtları ile suçu sabit görüldüğünde ise giyeceği hüküm de kanunlar çerçevesinde bellidir.
Yenikapı Çelişkisi: Terörist Afişine Müdahalesizlik
Peki, suçluya suçlu denilecekse; Yenikapı’da, devletimiz tarafından yakalanıp hüküm giymiş, binlerce sivil ve askerin ölümünden birinci derecede sorumlu olan (adlı adınca söyleyelim) bir teröristin posterleri açılırken, alanda herhangi bir müdahale gerçekleşmemesini neyle açıklayacağız?
Saraçhane'deki eylemlere katılan gençler, eylem sırasında gaz altında bulunurken; Öcalan posteri açan kişilerin herhangi bir müdahaleye maruz kalmaması açıklanabilir mi? Burada olmasını dilediğimiz şey, tabii ki Yenikapı'da gaza boğulsun demek değildir. Böyle bir kıyas ve çözüm yöntemi asla doğru değildir.
Ancak günlerce süren eylemler sonrası, üniversite öğrencileri eylemlere katıldığı için tutuklanırken; Yenikapı'da, en basit haliyle ele alırsak "Suçu ve Suçluyu Övme" suçunu işleyen bu kişilerin ortalıkta serbestçe dolaşması, yetmezmiş gibi Türk gençleri tutuklu bulunurken, Öcalan'ın doğum gününü kutlamak için yürüyüşler düzenlenmesi yalnızca bir akıl tutulması değil; fiilî bir tehlikedir.
Toplumsal Denklem: Bozkurt ve Bayrak Arasında Bir Tepki
Günün sonunda toplumun kafasındaki denklem nettir: Türk bayrağı taşıyan gençler tutukluyken, Öcalan bayrağı taşıyan kişiler neden serbest?
İşte kafadaki bu soru, bana kalırsa Saraçhane ve Türkiye'nin geri kalan illerindeki, Bozkurt işareti yaparak yürüyen ve Türk bayrağına sarılı gençleri açıklayabilecek en büyük faktördür.
Bozkurt işareti, Türk bayrağına sarılmak ve bu gibi hareketler; bilinçli bir eylem planı olarak değil, verili durumda toplumun "nefs-i müdafaa" refleksi olarak açıklansa daha doğru olacaktır.
Bana kalırsa bu refleks çok önemlidir.
Tarihten Günümüze Türkçülüğün Dönüşümü
Osmanlı'nın yıkılışı ve yeni cumhuriyetin kuruluş döneminde, Türkçülük fikri taşıyıcı ve kurucu bir misyon üstlenmişti. Tebaa’dan yurttaşa dönüşümün ilk koşulu, millî kimliği inşa etmek olmuştu.
Türkçülük fikri; bağımsızlık ihtiyacı ve yıkılan bir imparatorluğun enkazı altında, kendine Türk Aydınlanmasının yolunu açan bir yön çizdi.
Cumhuriyetin ilk yılları, sonrasında yaşanan ivme kaybı ve kazanımların yitip gittiği yıllarda ise Türkçülük fikri ve birikimi de bundan nasibini aldı ve ilerici boyutunu bir kenara bırakarak köşesine çekildi.
İlerici ve kurucu amacını bir kenara bırakan Türkçülük fikri ne yazık ki yıllar yılı çete yapılanmaları ile bir arada anılan, ihtiyaç duyulduğunda sahaya sürülecek milliyetçi bir hezeyandan ibaret bırakıldı. Türk Birliği yerini din birliğine bırakırken; yılların birikimi ve aydınlanması Türkçülükten bağımsız bir şekilde kendine yol çizdi.
Açılım Süreci ve Cumhuriyetin Temel Fikri
Bugünün Türkiye’sinde aydınlanma ve bağımsızlıktan bahsedilecekse; bahsi geçen her konuda Türk Aydınlanmacıları vardır. Cumhuriyetin karakteri ve kimliği, tartışmaya açık olmayacak şekilde nettir.
Açılım tartışmaları sürerken hatırlatmış olalım: Kuruluş fikrinden arındırılmış bir cumhuriyet, varlığını sürdüremez. Sürdürse de, o kurulan düzen değişmiş olacaktır. Açılım, kısa ve net bir ifadeyle budur.
Sonuç: Türkçülük Yeniden Kurucu Olabilir mi?
Bizim gibi düşünenler için ise başlık açık ve net ortada durmaktadır: Türkçülük meselesi, cumhuriyetin kurulduğu yıllardaki gibi kurucu ve aydınlıkçı bir misyon üstlenebilir mi?
Çünkü aslolan budur...
Oğuzcan Aksoy